Sadece Arap dünyasında değil, dünya edebiyatında fırtınalar estiren Halil Cibran, 1883’te Lübnan’ın Kādîşâ vadisi yakınlarındaki Bişerrî kasabasında Mârunî Katolik bir ailenin oğlu olarak doğmuştur. Yazarın çok zorlu ve mücadelelerle geçen hayatına dair birçok bilgiye internet üzerinden en ince ayrıntısına kadar ulaşabilirsiniz. 

Ben, kalbimde fırtınalar kopartan, yazdıklarıyla ruhuma ferahlık veren münzeviden, ölümsüz bir dervişten sizlere bahsetmek istiyorum. Çünkü onun dünyasına girdiğinizde nefes almak gibidir Halil Cibran… 

Çok sıkıldığınız, hayattan bunaldığınız anlarda size, hissedip de ifade edemediklerinizi, bazen hiç göremediklerinizi, çoğu zaman yaşarken teğet geçtiklerinizi sunar. Tekrar dikleşir, söyle bir kendinize gelir, güç bulursunuz onun satırlarıyla. Hayatın içinde bir ermiş olmaya karar verirsiniz belki de…

“Aynı Tanrının ve doğanın çocukları” olduğunuzu hatırlarsınız yeniden. Filozof-şair kişiliği ile ermişlerin kitabı gibidir çünkü kaleminden akanlar…  Ama aynı zamanda Batı’nın bireysel ve toplumsal sağduyusuna sahiptir ki sihri bence burada gizlidir. 

Batı ve doğu onun kalbinde, kaleminde harmanlanır…

Geçmişten aldığı, geleneksel öğretileri, günümüz yaşayışı ile birleştirir, zamanlar üstü bir öğreti sunar. Aynı zamanda çok iyi bir ressamdır kendisi.  Paris güzel sanatlar Akademi’sinde 3 yıl okumuş, dünyaca ünlü heykeltraş Auguste Rodin’den ders almıştır. Zaten yazımında yaptığı tasvirler de resim yapar gibidir bir bakıma.

Ona göre insan; bütünüyle yüce bir varlıktır. Duygu, düşünce ve edimleriyle her şeyin en iyisine layıktır. Doğa ise nimetlerini eşit bir biçimde sunmaktadır insanlığa, dolayısı ile toplumda da aynı adalet olmalıdır. Aforizmaları, sanki, her yerde söylensin, okunsun, belleklere kazınsın diyedir. Kadın-erkek ilişkilerinde ise her daim kazanan taraf, emek ve sevgidir… 

Cibran, 1931 yılında New York’daki küçük bir çatı katında yoksulluktan ve birbiri ardına gelen hastalıklardan kurtulamayarak öldüğünde 48 yaşındaydı. Eserleri ve düşünceleri dünya üzerinde geniş yankı uyandırdı. Şiirleri yirmiden fazla dile çevrilmiş olan Cibran, kısa ama yüzyıllara sığmayan ömrünün son 20 yılını Amerika’da geçirdi. 

Halil Cibran’ın en ünlü eserlerinden biri olan ve ilk kez 1923 yılında basılan “The Prophet” (Ermiş) adlı eseri, toplam 26 adet şiirden oluşan bir karma şiir denemeleri kitabıdır. “El Mustafa” adındaki bir kahinin 12 sene kaldığı Orphalese şehrinden ayrılıp evine gitmek üzereyken bir grup halk tarafından durdurulması ve ana kahraman ile halk arasında insanlık ve hayatın genel durumu hakkında geçen konuşmalar kitabın kendisini oluşturmaktadır. 

Cibran’ın bu kitapta El Mustafa isimli şahsa verdiği bu isimle peygamber efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’i  işaret ettiği düşünülür. Kaldı ki Cibran’ın eserlerinde gerek kutsal kitabımız Kuran’ı Kerim’i ve gerekse İncil’i anımsatacak çok gönderme vardır. Nihayetinde: 

“Göğsümün bir yanında Hz.İsa, diğer yanında ise Hz.Muhammed (S.A.V) oturur.” sözü de ona aittir.

Ermiş, kısaca: Aşk, evlilik, çocuklar, vermek, yemek ve içmek, sevinç ve üzüntü, ev ve evin önemi, giyecekler, alım ve satım, suç ve ceza, yasalar, özgürlük, sebepler ve arzular, acı, bilgelik, öğretme, arkadaşlık, konuşma, zaman, iyi ve kötü, dua, zevk, güzellik, din ve son olarak da ölüm gibi konulara değinen konuların kaleme alındığı bir kitaptır. 1923’ten bu yana ABD’nin en çok satanlar listesine İncil’in ardından ikinci kitap olarak hala yerini korumaktadır! Halil Cibran, aynı zamanda 20.yüzyılda William Shakespeare ve Lao Tzu’yle beraber en çok okunan 3. yazar olma özelliğini taşımaktadır. 

1920’lerin sonlarına doğru “Yeryüzü Tanrıları” isimli eserini yazdığı dönemde, bir gece kar yağıyorken, dışarıda yazmak ister eserini. Dışarı çıkar ve Central Park’a gider. Yanına gelen polisler Cibran’a nereli olduğunu sorduktan sonra, polislerden bir tanesi “Sizin oradan bir yazar var, ne zaman ki kitapları evime girdi, eşimle tartışmalarımız sona erdi. Artık birbirimizi daha iyi anlıyor ve daha çok seviyoruz. Sanırım o yazarın ismi Halil Cibran’dı. Söyle bakalım, hiç duydun mu bu adamı?” der. Cibran da hafifçe tebessüm eder ve “Evet duymuştum. İyi bir yazarmış…” der.

Başta Elvis Presley olmak üzere (ki Elvis Presley, Halil Cibran’ın kitaplarını başta “Ermiş” olmak üzere binlerce kopyasını satın alıp sevdiklerine, hayranlarına dağıtmıştır.) dünyaca ünlü binlerce hayranı olan Cibran, Amerika’nın 28. Başkanı olan Woodrow Wilson’un da dediği gibi  “O, Batı’yı kasıp kavuran ilk Doğulu fırtınadır.” Ve bir “Edebiyat sürgünü”dür Amin Maalouf’un kalbinde…

Sürgün hayatı, vefatından sonra da devam etmiştir Cibran’ın…

“Senin gibi ben de diriyim. Senin yanı başında duruyorum. Gözlerini kapa ve etrafına bak. Beni tam önünde göreceksin…”

şeklinde, kendisine ait bir cümlesi bulunan mezarından çalınan kemikleri şimdi kim bilir nerde sürgünlük hayatını devam ettirmektedir. Lahitini de çalmasınlar diye  mermer mezarı yere zincirlenmiş şekilde tutulmaktadır…

Birkaç sene evvel Mısır Enformasyon Bakanlığı tarafından, kitaplarının Mısır’da satılması yasaklandı. Ama ne olursa olsun, ruhu ve gönlü Doğu’nun erdeminden, hikmetinden nasiplenmek isteyenlerin kıyamete kadar beslenebilecekleri kaynaklardan birisi olarak kalacak ve sonsuza kadar kalplere ışık tutmaya devam edecektir Halil Cibran. Çünkü o, hepimizin kalbinde uyuyan dervişi uyandırmanın anahtarıdır… 

ERMİŞ’TEN BAZI ALINTILAR

  • Ve aşkın seyrini yönlendirebileceğinizi düşünmeyin; zira sizi layık bulursa şayet, aşk sizin seyrinizi yönlendirir.     
  • Istırabınızın çoğu kendi tercihinizdir. İçinizdeki hekimin hasta benliğinizi tedavi ettiği kekre bir iksirdir o.
  • Dostum, sen iyi, ihtiyatlı, akıllısın; hayır sen eksiksizsin; ben de seninle ölçülü ve düşünerek konuşurum. Oysa ben deliyim ama gizliyorum deliliğimi; bırak deliliğimle baş başa kalayım…
  • Bir gerçek her zaman bilinmek, ama ara sıra söylenmek içindir.
  • Şiir yüreği büyüleyen bilgeliktir. Bilgelik akılda şarkı söyleyen şiirdir.
  • Neşeniz maskelenmemiş kederinizdir…
  • Sizler, bedenler içinde yer alsanız da, birer ruhsunuz ve karanlıkta yanan sıvı yağ gibi, lambaların içinde olsanız da birer alevsiniz.
  • Karanlıklar üstünüze çöktüğünde, şöyle deyin: “Bu karanlıklar henüz doğmamış şafaktır; her ne kadar gecenin doğum sancıları içime dolsa da, tepelere doğan şafak bana da doğacaktır.”
  • Siz ve hayat bir olduğunuz için hayatı yansıtırsınız.
  • Sonu olmayan o denizin ta kendisiyim ben ve bütün âlemler benim sahilimde kum taneleridir.
  • Ben hakikati bilmiyorum. Ama cehaletimin önünde tevazuyla eğiliyorum. Övüncüm de bundadır, kazancım da.
  • Kadının küçük yanlışlarını bağışlamayan erkek, onun büyük erdemlerinden faydalanamaz.